04:28

Belcika Gunlugu

Sicacik odamdan ancak yazabildigim (yayinlamam 1 hafta surdugu icin odamin su an sicak oldugunu soyleyemeyecegim), ilk Belcika Gunlugum olacak bu yazi. Varali yaklasik 4 gun olmasina ragmen yazmaya firsat bulamadim cunku ilk gun kiralamam gereken laptopu iki gun once kiralayabildim ve bir seyler karalayabilecek vakti ancak simdi buldum.



Ilk olarak Adana'dan baslayayim;



Saat 6 civarinda vardigim havaalaninda benimle birlikte Belcika'da okuyacak olan arkadasim Damla'yla bulustum once. Neredeyse kendimiz kadar agir bavullarimizi teslim ettik ve 08:05 de kalkmasi gereken ucagimiza 8 de ancak binebildik. Benim ucak fobim oldugunu bilen ve daha ilk defa ucaga binen Damla beni biraz olsun rahatlatmaya calissa ve korktugun bu muydu gibi sakinlestirme cabalarina girse de onu da delirttim kendimi de pek tabii. Neyse ki, Adana - Istanbul seyahatimiz dusundugumden rahat gecti ve yaklasik 1 saat icinde Sabiha Gokcen'e ayak bastik. Ucagimiz ilk basta rotar yaptigi icin, gec kaldigimizi dusunerek kostura kostura check-in yaptirdik ve Dis Hatlardan pasaport kontrolune gectik - ya da pasaport kontrolunden dis hatlara, her neyse - Dikkatimizi ceken ilk sey, guvenlige caresizce bir seyler sormaya calisan turist oldu, guzelim ulkemde dis hatlara koydugun guvenlik dahi ingilizce bilmeyince dikkat cekiyor tabiki. Guvenligin agiz burun kivirmasindan, sorusunun cevabini alamayacagini anlayan turiste birkac saniye acisak da, yetismek zorunda oldugumuz ucagi hatirlayarak kontrolden gecmek uzere "bip bip"li kapilara yoneldik. Uzerinde metal bulunan botlarimi cikardiktan sonra huzur icinde gectigim kapidan beni zoyt diyerek durduran baska bir guvenlige takildik sonrasinda. Cantamin icinde bulunan yunus seklindeki seyi soracakmis meger. Bicak mi sandi silah mi sandi bilemiyorum ama caresizce cantayi karistirarak kolyeyi bulmaya calistim tabiki, o an ki terorist muamelesine daha fazla katlanmak istemedigimden oturu saniye icinde de buldum kolyeyi. Daha sonrasinda ise cikisa yakin bir yerde tiklim tiklim bir sekilde, bizi ucaga almalarini bekledik. Aileme haber vermeye dahi firsat bulamadigim icin telaslanmistim biraz cunku hem gec inen bir ucak hem de onumde beni bekleyen bir 3 saat oldugu icin baska bir zaman bulamamaktan korkuyordum. Benden haber alamayan annemin endiseli yuzunu hayal etmemeye calisiyordum tabi bir yandan da. Sonunda, bizi kucuk hatta kucucuk, hatta kabaca g*t kadar bir ucaga bindirdiklerinde adrenalini tekrar hissetmeye basladim vucudumda. Benim gibi bir insana bu yapilir mi diyordum bir yandan da Damla'ya cunku boyutundan ziyade "Pegasus" diye bekledigimiz ve 3 saat boyunca onunla ucacagimiz ucak birden minyatur ve dedem zamanindan kalma bir ucak olarak cikmisti karsimiza. Hemen onunde oturan adamin kafasini burnunda hissedebilecegin kadar dardi ayni zamanda. Sirketin adi ise tailwings gibi bir seydi ve simdiye kadar hic duymadigim bir isim oldugundan dolayi endisem cok daha fazla artiyordu. Ucak kalkarken, bir yandan beni yine sakinlestirmeye calisan zavalli arkadasim Damla'yla konusuyor, bir yandan da diger yanimda oturan hamile bayanla Belcika hakkinda bir sohbete girmeye cabalayarak kendimi rahatlatiyordum. 3 saat boyunca turlu seylerle oyalanarak ve hoppidi hoppidi kocaman topuklariyla ucagi delecekmiscesine yuruyen hosteslere pis bakislar atarak gecirdigim gergin zamanimlarimi, pilotun kemerlerinizi takiniz inise gececegiz lafini duyar duymaz yeniden yasamaya basladim. Yaklasik yarim saat boyunca ne zaman inecegimizi merak ederken, aniden alcalmaya baslayan ucak ecel terleri dokturdu bana. Oylesine siddetle ve normal olmayan bir sekilde alcaliyordu ki, ucakta ki herkes elle tutulur derecede somutlasmis olan hava basincina karsi basini tutuyor ve neler oluyor gibi telaslandirici seyler soyluyordu. Bu stresle doguracagindan korktugum hamile kadinin "Bu normal degil" lafiyla birlikte artik olecegim herhalde diyerekten bildigim tum dualari okumaya basladim. Bir yandan da Damla artik beni sakinlestirmekten vazgecmis, bu sefer kendisiyle ugrasiyordu. Ucak bir alcaliyor, bir yukseliyor, bir sallaniyordu. Pilotun inise geciyoruz uyarisinin uzerinden yarim saat gecmis olmasina ragmen biz hala bulutlarin uzerindeydik ve olanlara anlam veremeyerek her hareketimizi dinliyorduk. Insanin gercekten olecegini dusunmesi, yapabilecegi herhangi bir sey olmadigi o anda aklindan gecen tum o film seritleri uzerine yogunlasmasi tek careydi aslinda. Sancili bir yarim saatin ardindan ucagin tekerlekleri piste degdigi anda koltuklarina abanmis insanlar alkislarla birlikte protesto etmeye basladi pilotu, ucagi, sirketi ve onunla ilgili her seyi... Benim ise bacaklarim titriyordu sadece, Damla ile birlikte birbirimize manasiz bakislar atiyorduk ama onunda benim gibi ilk yapmak istedigi seyin ucaktan disari adim atmak oldugunu biliyordum tabiki. Sonunda, kendimizi disari atarak havaalanina girdik ve pasaport kontrolunden gecerek bavullarimizi aldik. Ben bavullari degil, bavullar beni yonlendiriyordu sanki. Kaplumbaga misali yavas yavas geziniyorduk havaalaninin icinde. Herhangi bir yerden telefon ya da telefon kulubesi bularak once ailemizi arayip haber vermemiz, sonra ise okulu arayarak bizi Hasselt istasyonundan karsilamalari icin saati bildirmemiz gerekiyordu fakat buldugumuz hicbir telefonu calistiramadik tabiki. Sonunda kendimiz gitmeye karar vererek biletimizi aldik ve trene bindik. En cok sasirdigimiz sey, kendini begenmis ve soguk olmasini bekledigimiz Belcika'lilarin bize karsi oldukca sicak ve yardimsever oldugunu gormek oldu. Daha ilk trene binerken yardim icin yanimiza gelen ve isten yeni cikarak evine gitmeye calisan guvenlik gorevlisi kadin halimi gorunce bana aciyarak bavullarimindan birini tum yolculuk boyunca tasidi. Tum yolculuk diyorum cunku bir tren daha degistirmemiz gerekiyordu. Bunlarin hepsini bize tek tek anlatan guvenlik gorevlisi, bir de soluklanmamiz icin Sprite verince dunyalar benim oldu. Sonunda, Hasselt istasyonuna varip, sehir ici bedava olan otobuslerle okulumuza (Provinciale Hogeschool Limburg) geldigimizde saat 6 bucugu gosteriyordu. Yaklasik 15 dakikalik bir beklemenin ardindan odalarimizin anahtarini alarak - bir baska erasmus ogrencisinin laptopundan ailemize geldigimizi haber verdikten sonra - kendimizi oldugu gibi yataga firlattik.. Hayatimda gecirdigim en zor ama belki de en cok hatirlayacagim o gunun sonunda hala inanamiyordum bir baska ulkede olduguma ama tabi bilmiyordum ki ulkem gibisi yokmus..